1 Ekim 2016 Cumartesi

Soytarının Ritmi | Eylül'16

Eylül'16


  • Florence and The Machine - Wish That You Were Here
  • Sia - Unforgettable
  • Kygo ft. Kodaline - Ranging
  • Justin Timberlake ft. Anna Kendrick - True Colors
  • Havington - Curiosity
  • Rixton - Me and My Broken Heart
  • Boyce Avenue - Hanging By A Moment (Cover)
  • Sia - The Greatest
  • Ludovico Einaudi - Resta Con Me
  • We The Kings - Sad Song

Bu ay da çok güzel şarkılar keşfettiğimi düşünüyorum. Ama tabii yine hızımı alamıyorum ve size bu ay da bir albüm önereceğim: "Ludovico Einaudi - Una Mattina". Bu albüm klasik müzik kategorisine giriyor. Kitap okurken, ders çalışırken ya da herhangi bir şey yaparken açtığınızda huzur bulabileceğiniz, sizi yormayacak piyano parçaları mevcut içinde.
Aslında bu albümü yaklaşık 2 yıl önce keşfetmiştim. Ama bu ay çok sık dinlediğim için sizlerle de paylaşmak istedim.

Bu ay da söyleyeceklerim böyleydi. Umarım herkes harika bir Ekim ayı geçirir!

2 Eylül 2016 Cuma

Soytarının Ritmi | Ağustos'16

Ağustos'16

  • Fort Atlantic - Let Your Heart Hold Fast
  • Twenty One Pilots - Heathens + Ride
  • Blackbear - Idfc
  • Mike Posner - I Took A Pill In Ibiza
  • Zara Larsson - Never Forget You
  • Martin Garrix & Bebe Rexha - In The Name Of Love
  • The Chainsmokers ft. Halsey - Closer
  • Katy Perry - Rise
  • Blackbear - Califormula
  • Galantis - Runaway

Bu ay müzik açısından benim için çok verimli geçti. Bir sürü şarkı ve şarkıcı keşfettim. Aşırı mutluyum. Bunlardan 10 (+1) tanesini yine sizler için derledim. Hepsi muhteşem, dinleyin lütfen.
Ama bu yazdığım şarkılar dışında bir de albüm favorim oldu bu ay. Onu da sizlerle paylaşmak istiyorum: "Fifty Shades Of Grey - Soundtrack". Filmi izlemedim ya da kitaplarını okumadım; lakin albümünü gerçekten severek dinledim. İçindeki her bir şarkı ayrı bir harikaydı. 16 şarkıdan oluşuyor ve daha çok slow ağırlıklı. Ben bayıldım resmen. Yani kesinlikle bu albümü de dinlemenizi öneriyorum!

Benim söyleyeceklerim bu kadardı. Gelecek ay daha çok şarkı keşfetmek umuduyla, herkese güzel bir Eylül ayı dilerim!

25 Ağustos 2016 Perşembe

Alice Hakkındaki Gerçek (Jennifer Mathieu) / Kitap Yorumu

Genel Bilgiler


Kitabın Adı/Özgün Adı: Alice Hakkındaki Gerçek/The Truth About Alice

Yazarı: Jennifer Mathieu

Yayınevi: Yabancı Yayınları

Türü: Genç-Yetişkin

Sayfa Sayısı: 257

Verdiğim Puan: 2/5

Arka Kapak Yazısı: "İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar."

Konu: 'Healy kasabasında yaşayan Alice Franklin'in adı hoş görülemeyecek kadar kötü dedikodulara karışır. İsmi bütün kasabanın ağzından düşmezken, popülerlik basamaklarından dışlanmışlara düşen Alice hakkında herkesin aklında bir fikir oluşmuştur. Peki ya bunca düşünce ve dedikodunun arasında aslında gerçek olan nedir?'

Çok klişe bir kitaptı açıkçası. İlerisi düşünülmeden bir dedikodu çıkartılır, daha sonra önlenemez bir şekilde yayılır falan. Neredeyse elimize aldığımız çoğu kitapta veya gerçek hayatta fazlasıyla gözlemlediğimiz bir konusu var kitabın. O yüzden kitabın beni pek etkilediğini söyleyemeyeceğim. Buna rağmen erkek karakterlerden biri sevimliydi, hatta baya düşünceli biriydi. Yani o karakter oluştururken kitabın bir de iyi bir yönü olsun demiş olmalı yazar. Çünkü kitaptaki diğer bütün her şey vasattı.

Bu kitabın, kendi türünden tek farkı; olayları ana karakterin yani Alice'in ağzından değil de, çevresindekilerin ağzından okuyoruz. Böylece olayların iç yüzünü görmemiz kolaylaşıyor. Neyin yalan neyin doğru olduğunu anlayabiliyorsunuz. Kitabın bu özelliği ne kadar hoş olsa da, daha çok düşünceye dayalı bir kitaptı sanırsam. Kitap boyunca şimdiki zamanda hiçbir olay olmadı ve karakterler sadece geçmişte olanlardan bahsettiler. Okurken gerçekleri öğrendik, ama sadece bizim öğrenmemizle kaldı bu. Alice de hiçbir tepki falan göstermedi resmen. Sinir bozucuydu diyebilirim.

Her şeye rağmen, hiçbir olay olmadığı halde bakın, yazarın dili çok akıcıydı. Bir oturuşta, hiç başından kalkmadan bitirdim ben kitabı -ama zaten kısacık.

Ayrıca sizlere kitabın fiziksel olarak muhteşemliğinden bahsetmek istiyorum biraz. Öncellikle kapak, cilt ve iç kapak tasarımına bayıldım. Kitabın içinde bölüm başlarına konulan ve karakter ismini belirten sayfalar da çok hoştu açıkçası. Her karakterin kendine özgü bir el yazısı vardı ve birine not yazdıklarında ya da herhangi bir şey de yazı kullandıklarında, bilgisayar yazısı ile değil de, el yazısı izlenimi verilerek yazılması çok hoştu. Bu arada yanında gelen defter de beni kalbimden fethetti.

Fiziksel olarak bayıldığım bir kitap olsa da, konu ve yazılanlar olarak boş bulduğum bir kitaptı. Sadece bir kez daha dedikodunun ne kadar kötü bir şey olduğunu hatırlatan bir kitap oldu benim için.
Herhangi bir beklenti ile başlamadığım için pek de hayal kırıklığına uğradığımı söyleyemeyeceğim. Benim yaptığım gibi beklentiniz olmadan, çerezlik bir kitap gibi okursanız zevk alabilirsiniz belki kitaptan. Bunun dışında, alınacaklar ya da okunacaklar listelerinizde ön sıralara çekilecek kadar iyi bir kitap değildi bence.

14 Ağustos 2016 Pazar

Suicide Squad / Film Yorumu (Spoiler Yok)

Film Hakkında;

"Dünyanın en tehlikeli takımını toplamak için, hapisteki Süper Güçlü kötü adamları bir araya getir, devletin emri ile onları en güçlü silahlarla donat ve gizemli bir suç örgütünü yenmeleri için göreve gönder. Ancak bu İntihar Timi, aslında başarılı olmaları için değil de, tescilli suçları nedeniyle, eninde sonunda kaybedecekleri bir göreve çıktıklarını fark ettiklerinde ne yapacaklardır?" (http://www.beyazperde.com/)

Filme gitmeden önce çok fazla kötü yorum okudum. Çünkü gerek fragmanlarla olsun, gerek paylaştıkları fotoğraflarla olsun, gerekse de oyuncu kadrosuyla olsun beklentiyi baya arttırdılar yapımcılar. Doğal olarak insanlar filme gidince istediğini alamadı.
Ben de herkes gibi büyük bir beklentiyle gittim. Hoşuma giden yerleri olduğu kadar, kötü yorumları alabilecek yerleri de vardı.

Öncelikle filmin kötü yönlerinden başlamak istiyorum; fragmanlarda olan bazı şeyler filmde yoktu? Ne kadar sevmiş olsam da, Deadshot ve Harley Quinn üzerinde çok fazla durulmuştu ayrıca. Katana'yı, Boomerang'ı felan da biraz tanıyabilseydik keşke.
Bir de çok fazla Joker sahnesi kesilmiş galiba filmden. Yeni Joker'ı çok sevdim açıkçası. Ama sadece flashback'lerde yer alsa yeterdi bence. Zaten filmin Joker'la bir alakası yok? Kesilmesi o kadar da rahatsız etmiyordu yani. Hatta bazı sahneleri gereksizdi bile diyebilirim.

Bu kadar şeye rağmen filmi çok eğlenerek izledim. Mizahı biraz zorlama olmuş ama. Margot Robbie'nin Harley Quinn gibi bir karakterin altından kalkabilmesi baya renk katmıştı filme. (Hatta filmden çıkınca cosplay yaptığım doğrudur.) İzleyenlerin çoğu onun için izlemeye gitti galiba. Ayrıca Deadshot karakteri de beklediğimden biraz farklı çıktı. Çizgi roman evrenlerinde karakterlerle tanışmak için en ideal yöntem filmler değil kesinlikle ya.

Utanarak itiraf ediyorum ki; çizgi roman evrenlerinin ne kadar sıkı bir takipçisi olsam da, daha önce hiç DC çizgi romanı okumadım. Ne kadar farklı adepte etmişlerdir karakterleri ya da filmi beyaz perdeye, bilemiyorum o yüzden. Ama genel olarak filmi beğendiğimi söyleyebilirim. Senaryo berbattı, evet. Daha güzel bir şey çıkarılabilirdi kesinlikle. Ama şarkıları harikaydı. Tabii abartıp her yere müzik koymuşlar, orası ayrı mesele. ("Twenty One Pilots - Heathens" -Dinleyin bunu yahu en çok sevdiğim bu oldu benim.) Ayrıca yönetmenimiz David Ayer yine yapacağını yapmış, aksiyon sahneleri çok başarılıydı. Warner Bros bu kadar karışmamış olsaydı, belki de daha güzel bir film çıkabilirdi ortaya.

Yine de güzel bir film olduğunu kabul ediyorum. İzlerken çok eğlendim. Biraz Justice League'e altyapı hazırlamak için çekilmiş gibiydi. Ama yine de beğendim yani. Süper kahraman zihniyetinde olmamaları daha eğlenceli kılıyordu bence. Sizler izleyince neler düşüneceksiniz/düşündünüz, merak ediyorum. Gerçekten kötü müydü? Yoksa iyi miydi? Süründürülecek kadar berbat değildi bence. O yüzden puanım -> 5/10.

Kusurlu (Cecelia Ahern) / Kitap Yorumu

Genel Bilgiler:

Kitap İsmi: Kusurlu

Yazarı: Cecelia Ahern

Yayınevi: DEX

Türü: Distopya

Sayfa Sayısı: 386

Verdiğim puan: 4/5
"En ilginç anlar bir şeyin kanıtlandığı değil, yeni bir kavramın ortaya çıktığı andır."
Arka Kapak Yazısı: "Celestine North muhteşem bir hayata sahipti. El üstünde tutulan bir evlat, örnek öğrenci, sevilen bir arkadaştı. Okulun en yakışıklısıyla çıkıyor, mükemmel notlar alıyor, güzelliğiyle herkesi büyülüyordu.
Ahlaken yozlaşmış, dışlanmış Kusurluların aksine, Celestine'in önünde çok parlak bir gelecek vardı. Ancak bir gün, çok sevdiği komşusunun Kusurlu damgası yemek üzere alınıp götürülmesi kafasında sorular oluşmasına yol açtı. Tehlikeli, canını acıtan sorular... O da bir gün hapse atılabilir miydi? Damgalanabilir miydi? Kusurlu ilan edilir miydi? Doğru ile yanlış arasında, her zaman kesin bir çizgi var mıydı? Bir insanı lekelemek bu kadar kolay mıydı?
Dünyaca ünlü, usta yazar Cecelia Ahern, Kusurlu'da haksız yere insanları yücelten ya da mahveden bir sistemi ve modern toplumların bu büyük açmazını, yürek yakıcı bir hikayeyle anlatıyor."

Klasik bir distopya kitabı, evet. Kız isyanın poster yüzü olur, sisteme karşı gelir felan. Ama bu kitapta beni kendine çeken şey bu değildi. Ana karakterimiz Celestine, o kadar güçlü bir karakterdi ki. Altta kalmayan, misillemeden çekinmeyen ana karakterlerle okunan kitaplar hep daha çok zevk veriyor zaten.

Onu dışında, bahsettiğim gibi, klişeydi diyebiliriz. Kız her şeyi sorguladı, inandığı her şey değişti, dışlandı... Hatta baya Açlık Oyunları izi gördüm bu kitapta. Gerçi artık her distopya birbirine benziyor ya, orası ayrı.

Kitapta beni rahatsız eden birkaç şeyden bahsetmek istiyorum sizlere; şimdiki zaman kullanımı ve sayfa kalitesi. Çeviriden mi yoksa yazarın dilinden mi bilmiyorum, şimdiki zaman kullanımı beni çok rahatsız etti. Bir türlü alışmadım şuna.
Ayrıca sayfa kalitesi berbattı. 386 sayfalık kitap bu, 250 sayfalık kitapla yan yana koyunca daha ince görünüyor. Gazete kağıdına basılmış kitaplar beni çok rahatsız ediyor ya. En iyisi saman kağıt.

Uzun lafın kısası; ben kitabı çok beğendim. Hatta favorilerime bile girdi diyebilirim. Yazar harika karakterler ve çok güzel bir mesaj veren toplum yaratmış: "Asıl Kusurlular, kusursuzluğu arayanlar mı?"
Pek okunduğunu görmedim. Ama okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Gerçekten değeri bilinmesi gereken bir kitap.

Soytarının Objektifi: Fotoğraflarımı nasıl düzenliyorum?

Bunun hakkında çok fazla soru alıyorum bookstagram üzerinden. Eksikliklerimin olduğunun farkındayım fakat sorularınızı cevaplamak istiyorum. O yüzden öncelikle kendi yaptıklarımdan bahsedeceğim. Daha sonra da size birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum.

Benim yaptığım işin pek de bir büyüsü yok aslında. Ekstra bir fotoğraf uygulaması felan kullanmıyorum. Telefonumda halihazırda bulunan efektlerden birini seçerek fotoğraflarımı çekiyorum. Bana kalırsa işin kilit noktası fotoğrafı 'düzenlemek'. Objektifin önüne koyduğumuz her objenin uyumu önemli olan aslında. Ben bu alanda pek iyi olmadığım için, bookstagram üzerinde kullandığım feed'imi karışık bir şekilde oluşturdum. Arada bir beyaz battaniye üzerinde ya da koltukta çektiklerim olsa da çoğunlukla kitaplığın önünde çekiyorum fotoğraflarımı. Efekt değiştirmediğim için de pek uç noktalarda oldukları belli olmuyor.

Klasik Bir Bookstagram Tavsiyesi: Fotoğraf


  • Feed ve efekt en önemli şeyler aslında. Kullanacağınız sabit bir feed yani bir arka plan ile sabit bir efekt seçin kesinlikle. 
  • Benim gibi objeler ve onları yerleştirmede sıkıntı çekiyorsanız, kitaplığı arka plan olarak kullanabilirsiniz bence.
  • Güneş ışığından yararlanın. Gündüz vakti çektiğiniz fotoğraflar, gece çektiklerinizden çok daha güzel çıkacaktır emin olun.
  • Çok fazla göz yoran efekt ya da feed seçmemeye özen gösterin. Bazen sadece fotoğraf üzerinde aydınlık, kontrast gibi özelliklerle oynamanız bile harika işler çıkarabilir ortaya.

Benim aklıma gelenler bunlardı. Çok klişe öneriler, evet farkındayım. Hatta bazen ben bile uymuyorum. Tabii siz, siz olun bunlara uyun. Bu maddeleri uyguladıktan sonra profiliniz daha düzenli gözükecektir ve daha çok kişinin ilgisini çekecektir. Ne kadar yorumlarınızın ön planda olması gerekse de, bir noktada fotoğraflara bakılıyor elbette.
Umarım yardımcı olabilmişimdir!

5 Ağustos 2016 Cuma

Soytarının Ritmi | Temmuz'16

Her ay sizlere "Soytarının Ritmi" başlığı altında o ay içinde en sıklıkla dinlediğim 10 şarkıyı listelemeyi düşünüyorum. Amacım yeni keşfettiğim hazineleri sizlerle paylaşabilmek elbette. Kim istemez ki yeni şarkılar keşfetmeyi? Umarım yararlı bir seri olur herkes için.
O zaman geçtiğimiz aydan başlayalım!


Temmuz'16

  • Ryder - Ruins
  • Keti - Ver Beni Yalnızlığa
  • Pentatonix - No (Cover)
  • Stromae - Papaoutai
  • Stromae -  Tous Les Memes
  • Indila - Derniere Danse
  • The Lumineers - Scotland
  • Astrid S - Hurts So Good
  • Coldplay - Hymn For The Weekend
  • Imagine Dragons - Not Today

Eğer bu listenin içinden dinlemediğiniz şarkılar gözünüze çarptıysa, lütfen dinleyin. Hepsi çok sevdiğim şarkılar açıkçası. Umarım dinleyince siz de beğenirsiniz.

Bakalım Ağustos'ta değişik sulara yelken açabilecek miyim? Yeni şarkılara her zaman açığım. Çünkü müzik ruhun gıdasıdır ve ben her zaman açım arkadaşlar.

29 Temmuz 2016 Cuma

Ruhlar Üçlemesi - Deborah Harkness / Seri Yorumu

Genel Bilgiler:

Seri İsmi: Ruhlar Üçlemesi
-Cadıların Keşfi [1. Kitap]
-Gecenin Gölgesi [2. Kitap]
-Hayat Kitabı [3. Kitap]

Yazarı: Deborah Harkness

Yayınevi: Pegasus Yayınları

Tür: Fantastik, Romantik

Seriye Verdiğim Puan: 5/5



Bu seriyi alırken de, okumaya başlarken de hiçbir beklentim yoktu açıkçası. Hatta konusunu dahi bilmiyordum. Dürüst olmak gerekirse kapak tasarımlarına bayıldığım için almıştım. Ama gerçekten harika bir seriydi! Dün son kitabı bitirdim ve seri bitti diye içim kan ağlıyor şuan. Öyle bir bağlanmışım ki seriye, sanırsınız evimi falan terkettim.
Neyse, anlatmak istediğimi anlamışsınızdır. Uzatmadan her kitabın kısaca incelemesini yapmak istiyorum. Spoiler vermemek adına serinin konusu ile yorumumuza başlayalım;
'Diana Bishop bir tarihçi ve bir cadıdır. Geçmişte yaşadığı bazı olaylar yüzünden gücünden nefret etmekte ve büyü yada büyülü şeylerden uzak durmaya çalışmaktadır. Bir gün kütüphaneden istediği el yazmasının gizemli bir şekilde büyülü olduğunu farkeder. Yüzyıllardır kayıp olanı bu el yazmasını çağırabilmiş tek kişi olan Diana, diğer yaratıkların da dikkatini çeker. Sayfaları eksik bir el yazmasının onu içine attığı yepyeni bir dünyada uzak durmaya çalıştığı her şeyi kucaklayan ve el yazmasının sırlarını çözmeye çalışan Diana, bu yolda Matthew adında ona hem uzak hem de çok yakın olan bir vampir ile tanışır.'
Konusu biraz klişe gibi geldi sanırım size. Ama inanın öyle değildi. Okumadan yargıya varmamanızı öneririm. Bu seri hakkında 'en iyi fantastik'lerden biri diye bahsediliyor ve diğer fantastiklere göre oldukça ağır. Herkesin sevebileceğini garanti edemem bu yüzden. Hatta bence 16 yaş ve üzerindekiler okursa daha çok zevk alacaklarını düşünüyorum.

Cadıların Keşfi [1. Kitap] - 5/5

Sanırım ilk 400 sayfada falan pek bir olay olmuyordu. Takdir edersiniz ki kitap, bir giriş kitabı ve oldukça geniş bir çapta yeni karakterler, yerler ve kültürler tanımaya başlıyoruz. Buna rağmen yine de akıcı bir dile sahip, okudukça okumak istediğim bir kitap oldu. Kitabın sizi kendisine çeken bir kimyası var. Yazarın kaleminin sağlamlığı ve hissettirdiği duyguların bağımlılık yapabileceği bir giriş kitabı. Normalde serilerin giriş kitapları tatsız olabiliyor. Fakat ben bu kitapta böyle bir sorun ile karşılaşmadığımı gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
Ayrıca yazarın karakter ve yer betimlemelerine hayran kaldığımı belirtmek istiyorum. Gittikleri yerleri kendim görmüş gibi oldum neredeyse. Bunun yanı sıra Matthew Clairmont/de Clermont kadar farklı bir karakter gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Diana gibi güçlü bir ana karakter görmek de harikaydı açıkçası. Diana seri boyunca kendini daha da sevdiren, geliştiren bir karakter olurken; Matthew değişmeyip, gücün sınırlarını zorlayarak kendini baya sevdiren bir karakter oldu. Diana ve Matthew gibi güçlü, kararlı ve sadık karakterlerle tanışmak bu kitabı daha da güzel yapıyor bence.

Gecenin Gölgesi [2. Kitap] - 5/5

Söylediğim gibi giriş kitapları pek tat vermez, ne kadar bu seride farklı olsa da. Evet giriş kitabı muhteşemdi, kabul ediyorum.. Ama yazar 2. kitapta çıtayı daha da arttırmış.
Zaten seri içinde en sevdiğim kitap bu. Çünkü bu kitapta işin içine biraz da tarihi aşk (?) giriyor diyebiliriz. Farklı bir zaman, yeni karakterler ve yeni yerler ekleniyor işin içine. 
Ama yazarı gerçekten gönülden tebrik ediyorum. Çünkü nasıl yaptıysa, hiçbir zorluk yaşamadan adapte olabiliyorsunuz.
Ayrıca bu kitapta, popüler kültürün aksine, konunun daha olgun ve ağır bir biçimde ele aldığı daha da baskılanmış ve bu benim çok hoşuma gitti. Fantastik bir kitapta aradığım bütün özellikler bu kitapta birleşmiş resmen.
Bunların yanı sıra bu kitap, ilk kitaba göre çook daha fazla duygu yüklüydü. Dediğim gibi biraz daha ağırdı ve kitabı acele ederek değil de, uzatarak okuduğum için bunun keyfini daha çok çıkardım. Bu kitapta işler biraz daha karıştığından; hızlı okumak, kitaptaki olayların özümsenmesini zorlaştıracaktı zaten.

Hayat Kitabı [3. Kitap] - 5/5

Vee... son kitap! Daha dün bitirdim ve etkisini üzerimden atamıyorum. Kitap bitince daha fazlasını aradım diyebilirim.
Çoğu seride olduğu gibi, bu son kitapta da olayların çoğu çözüme kavuşuyordu ve duygular daha da yoğun bir hale geliyordu.
İlk kitapta gördüğümüz Diana ile bu kitaptaki Diana arasında çok büyük bir fark vardı. Gerçekten her yönden kendini geliştirmiş, korkularını ardında bırakan ve olduğundan daha da savaşçı bir ana karakter çıkıyor karşımıza. Bazı yerlerde gerçekten hayret ettirdiğini söyleyebilirim.
Bu kitaba elim kolay kolay gitmedi, seriyi bırakmaya hazır değildim. Ama okuyup bitirdiğimde, iyi ki okumuşum dedim. Gerçi sonu çok hızlı bitti ve ben halen özümseyebilmiş değilim. Bitemez. Bitmemeli! Daha da okumak istiyorum ama ben. Kalbimi sızlatan olaylar oldu kitapta ve devamında ne olduğunu öğrenemedim. Çözülmeyen bazı sırlar da kaldı. Ama yine de bu seriye yakışır bir son oldu.

Bu seri kesinlikle favorilerimde ilk 3'te sırasını aldı. Ayrılmayı halen kabul etmiyorum ama okuduğuma da çok memnunum. Hatta yazı puntosu normalden biraz daha küçük olduğu için gözlerimi kör etmiş olsa bile. 
Eğer biraz olsun ilginizi çektiyse alıp okumanızı öneririm. Bağımlılık yapacak derecede çok seviyorum gerçekten ve umarım okuduğunuzda siz de seversiniz!